aklagelen…

Beynimde döner durur sabahtan beri bu şarkı…
Uzaklara gider gönlüm…
Kendini onarmaya çalışırken insan, ruhunun açamadığı kapılarının ardında öyle şarkıları duyar ki…
Anımsadığına şaşırır…

s.

 

yüzünde yaşam izleri vardı..
sevdim onu, görünce birden..
eski bir şarkıyı söylüyordu..
taşlar yuvarlanıyordu..
as tears go by..

ve yaşam bize hiç aldırmadan,
nasıl da devam ediyordu..

yaşamış, görmüş ve unutmuştu..
sevmiş, sevilmiş ve değişmişti..
yeniden başlamak, durmadan nefes almak..
taşlar yuvarlanıyordu..
as tears go by..

evvelbahar…

Kış uzun sürdü…Güneş dağların, bulutların ardından gizlice izledi bizi…Sıcak günlerde ettiğimiz şikayetleri bize ödetti sanki…”Yaz gelsin bu sefer hiiiiç şikayet etmicem” diyelim diye…Özledik mi? Evet özledik…Bahar geldi, gelcek derken nisan ortası oldu güneş hala nazlı.. “ıhhh gelmem” edalarında… Güneş pek yüzünü göstermese de hepimizi aldı bir telaş canlılar aleminde…Ben, sen,o, ağaçlar, kuşlar, böcekler…Hepimiz tatlı bi türkü tutturduk güneşe, nazını bıraksın da gelsin diye…

Hava azıcık soğuk/serin, ama mis gibi…Çiçeklendi tüm herkes…Kireçburnu’nda ayrı bi güzel bahar…Burada ikinci baharım…Yine kuşlar, çiçekler ve deniz aheste aheste baharı karşılıyorlar…Her anın tadı başka…Pırıl pırıl, cıvıl cıvıl sabahlara uyanıyorum. Mutluyum…

Mutlu baharlar…

s.

kırılmamak için bükül
düz olmak için eğril.
dolmak için boşal,
parçalan ki yenilen
az şeye sahip olanlar
çoğa kavuşabilirler
çok şeyi olanların zihni karışır…

tao te ching

abbasağa kedipalas…

Bugün facebook’ta bir arkadaşım yardımcı olmaya çalıştığı sokak kedilerine yaptığı evlerin nasıl da insafsızca yokedildiğini üzülerek, bağırarak yazmış…
Sabah bu iletiyi okuyunca aklıma geldi…1-2 ay önce, kış ortalarıydı, Banu’yu ziyarete gitmeye karar verdik…Abbasağa’da oturur Banu… Şimdilerde bizim evden çıkma bi oğlan çocuğu ile paylaşıyor hayatını…Bedna’nın oğlu, Emel’in kardeşi…

Ayarlamayı beceremediğimizden mi zamanı yoksa trafiğe takılmadan mı o kadar hızlı gittik bilemiyorum ama Banu henüz gelmemişti evine… Arabada bekledik bi süre…Sonra çıktık arabadan… Abbasağa Parkı’nın çevresinde çok güzel sokaklar vardır, bilirsiniz…Onlardan birinden geçerken karşımıza çıktı Kedi Palas…Her bir odası özenle polar ile döşenmişti…Vee her dairenin de bi sahibi vardı…Bence bu oğlan da apartmanın yöneticisi…
Sabah arkadaşımın yazdığına üzüldüm, kendi çabalarım geldi aklıma…Soğuklarda sığınmaları için yaptığımız küçük barınaklar pek de uzun yaşayamıyor…Birileri yakıp, yıkıp, yağmalıyor ve başka birileri de işte böyle güzellikler katıyor hayata…

s.

hayatı kendimize uydurmaya çalışmak…


Dün en küçük’üm kısırlaştırıldı…
Kısırlaştırma deyince içim tarif edemediğim karmaşalarla doluyor.İstiyorum ki evde kapalı kalmasınlar, ağaçlara tırmansınlar, kuşlara mıkırdansınlar, yerlerde yuvarlanıp, istedikleri otları yiyebilsinler…( Evdeki çiçekleri yiyince üzerine bir de benden azar yiyorlar çünkü) Ama bir yandan da yeniden doğum yapmasını istemiyorum.
Bedna, en küçük’üm, geçen ekim’de beş minik’ini doğurdu.Yaşadığım en garip, en duygusal deneyimdi… Sürekli karnına dokunup, ona ve miniklerine güzel öyküler anlattım…Birlikte jazz dinledik, güzel yemek kokularını içimize çektik, sihirli eller bize dokundu… Birlikte yolunu gözledik özlediklerimizin, bu arada mama yemeyi öğrendik, ilk tuvaletimizi yaptık… Günler hızlı geçti…Şimdi minikler yeni evlerinde, biri bizimle. Minicik, kibarcık bi kız çocuğu : Emel
Bedna’nın doğumuna da ben karar verdim, kısırlaştırılmasına karar vermiş olmam gibi. Bu ne cüret… Başka bir canlının hayatı hakkında, üreme güdüsünü kontrol etme konusuna ben karar veriyorum. Bence işte tam da burada çuvallıyorum. Seviyorum/muyum onu. Sevgi nerede başlıyor, nerede müdahaleye dönüyor kavrayamıyorum.

s.