Dün en küçük’üm kısırlaştırıldı…
Kısırlaştırma deyince içim tarif edemediğim karmaşalarla doluyor.İstiyorum ki evde kapalı kalmasınlar, ağaçlara tırmansınlar, kuşlara mıkırdansınlar, yerlerde yuvarlanıp, istedikleri otları yiyebilsinler…( Evdeki çiçekleri yiyince üzerine bir de benden azar yiyorlar çünkü) Ama bir yandan da yeniden doğum yapmasını istemiyorum.
Bedna, en küçük’üm, geçen ekim’de beş minik’ini doğurdu.Yaşadığım en garip, en duygusal deneyimdi… Sürekli karnına dokunup, ona ve miniklerine güzel öyküler anlattım…Birlikte jazz dinledik, güzel yemek kokularını içimize çektik, sihirli eller bize dokundu… Birlikte yolunu gözledik özlediklerimizin, bu arada mama yemeyi öğrendik, ilk tuvaletimizi yaptık… Günler hızlı geçti…Şimdi minikler yeni evlerinde, biri bizimle. Minicik, kibarcık bi kız çocuğu : Emel
Bedna’nın doğumuna da ben karar verdim, kısırlaştırılmasına karar vermiş olmam gibi. Bu ne cüret… Başka bir canlının hayatı hakkında, üreme güdüsünü kontrol etme konusuna ben karar veriyorum. Bence işte tam da burada çuvallıyorum. Seviyorum/muyum onu. Sevgi nerede başlıyor, nerede müdahaleye dönüyor kavrayamıyorum.
s.