fare kapanındaki karga…

Üç gün olmadı…

Serkan dışarı çıkmıştı.

Çıktı, telefon çaldı…

Bilgisayar başında otuyordum, çok da anlamadan olayları,  Arda’ya baktım…

Hızla dışarı çıktı…

Sonra avucunda bir şeyle döndü…

Güvercin ya da öyle birşey…

Yanına gittiğimde yapışkan bir şeye bulanmış yavru bir kargayla karşılaştım…

Şu fare yakalayıcıları bilir misiniz? Oldukça kuvvetli bir yapıştırıcıyı farenin olası geçiş yollarına döküyorsunuz. Üzerine hayvancağızı çekecek bir yiyecek de koydunuz mu tamamdır. İşte muhteşem (!) tuzağınız hazır.  Bu yapışkanlı ilaç zehir içermiyor… Aman ne iyi… Yani fareciği zehirlemek gibi adice birşey yapmıyorsunuz. Peki napıyorsunuz? Zavallı yaratığı bu yapıştırıcıya bulayıp ordan kurtulmaya çalışırken ya yorgunluktan, ya stressten ya da belki de hayattan vazgeçişiyle öldürüyorsunuz. Ama zehirlemiyorsunuz…

Bu ufak kargacık da aynen bu şekilde ölmüş bir fındık faresini av olarak seçmiş anlaşılan…Yapıştırıcının üzerinde bir bu zavallı karga, bir de minik fındık faresinin cesedi…Arda ben fareyi görüp üzülmeyeyim diye kargayı oradan çekip alıp gelmiş…

Ve tabi ki hemen nasıl temizleriz diye düşünmeye, fikir sormaya başladık.  Şahini bulduğumuzda aradığımız biyolog arkadaşlarımız Aslı ve Murat’ı aradık hemen…Ve bir de bu kapanı kuranı bulup ilacın adını aldık ki firmaya da soralım bunu ne temizler diye. Her iki tarafın verdiği cevap aynıydı: Zeytinyağı ya da bebek yağı… Güzelce yağladık kargacığı, ılık sularla yıkadık…Bebek şampuanı cildine zarar vermeden temizlermiş yağları…Denedik… Temizlendi azıcık. Ama hala yağlı. Ve şimdi bir süre bizim misafirimiz…Tüm tüyleri dökülüp tazelenecekmiş kargacığın.

Sonrası özgürlük…

s.

Yorum bırakın